İnsanın kendisini tanıması gerekti. Bu tanıma ise mukaddes kelamla olmalıydı. Zira insan, aklıyla yaşayan varlıktı. Akıl, belli başlı donelerden yola çıkarak yürüyordu. Onun için de kendi varlığının niçin yaratıldığını bilemezdi. Ancak içinde olduğu durumu aklıyla değerlendirebilirdi.
İşte bu noktada aklın ötesiyle irtibatlı bir el devreye girmeliydi. Bu el insanı yaratan el olmalıydı. Bu el, insanı ve sahip olduğu tüm varlığı etraflıca kuşatmalıydı. Bu elin uzandığı alan, insanın üze ...