Eski edebiyatın iç dünyasına girmeye başladığım yıllarda yaşadığım heyecanla, “Eğer Türklerin arşiv ve kütüphaneleri, müzeleri ve tarih kaynakları kaybolup elde sadece dîvanlar kalsa bu milletin toplum hayatı hakkında çok detaylı ve zengin bilgiler elde etmek mümkündür” türünden cesur bir iddiada bulunmuştum. Yıllar geçip eski metinlerle daha fazla haşır neşir oldukça, gençlik heyecanıyla öne sürdüğüm bu görüşün ne kadar isabetli olduğuna her geçen gün yeniden şahit olmaktayım. Öyle ki geçmiş ha ...