“Ahbar, ağır usta işi kıyak bir şarkın yoktur?” “He vardır.” “Senin içinde olan bir şeyden ben ne zevk duyarım ki! Bırak dışarı çıksın… Keyflenelim… Haydi oku!..” Bu öneri karşısında Agop’un göğsü kabardı. Elinde, artık parmaklarını yakacak kadar küçülmüş cıgarasını yutacak gibi son bir iştahla sıkı sıkıya birkaç kez daha çektikten sonra: “Okuyacağım lakin bedava olmaz…” “Bu akşam Sandıkburnu’nda altık bir tek düz ikram ederim…” “Kulakların da ikramın kadar büyük olsun.” “Zo, haydi biçimsizleşme ...